geride kaldıklarını zannettiklerim! meşgul olmadığı bir anda beynime doluşuyorsunuz. gülüşünüz, küsmeniz, kızmanız, düşünmeniz. siz benden ne istiyorsunuz? iyisiyle kötüsüyle geçti gitti. yani yaşanması kaçınılmaz olanlar yaşandı ve her birimiz artık yeni bir yerdeyiz. ama neden hala esintileriniz var üstümde?
kiminiz bana fedekarlığı, kiminiz bana ketumluğu, kiminiz bana coşkuyu, kiminiz bana hırsı vs. vs. neden hatırlatıp duruyorsunuz? bunlar olmadan yaşamak mümkün olmaz mı? hedefi olmayan nefsim anımsıyor sizi. katılmak istiyor insanlık paradoksuna. bütün iddialarımı def ettim sanıyordum. ama siz yok musunuz siz aklıma gelip bana iddiada bulunmayı dayatıyorsunuz. zamanı hatırlıyorum vesveseli bir anımda. ve başlıyor sürgün.
özlemle doluyorum. özlemek yoksun olmak değil midir? oysa kaçınılmaz olan yaşanacaksa özlem ne yapar ki? özlemek terbiye eder demeyin sakın! terbiye eden özlem kaçınılmaz görülenin yol açtığıdır. bir kez başladı mı vicdan sorgusu aklanır bütün karalar. simsiyah olur bütün aklar. akıbet felaket. böyleyse eğer bu iş, vicdan neye yarar ki?
ben terazisinde merhamet ve sevgi olmadı mı iddian felaketin olur. bu gerçek bilinmesine rağmen hayat iddiasızları mahrumlar ve mazlumlar olarak sunar gözümüze. marumiyet ve mazlumiyet aşka eşit midir? eşyanın hakikatine varmada mahrumiyet ve mazlumiyet işe yaramıyorsa oruç ve namaz niçin farz kılınmış ki? iddia aşksız niçin mahrumiyet ve mazlumiyete razı olmaz? mahrumiyet ve mazlumiyet iddiasızlıksa vicdan akı siyahı nerden bilecek? bütün aklar kara ve bütün siyahlar beyaz olacak. serilecek orta yere nefsimin haritası. dimağıma vicdanın tohumları ekilecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder