6 Kasım 2025 Perşembe

Parayı Almadan İşi Yapmam Abi!

 

Veysi’nin iş yeri gündelik hayatta lazım olan kaşe, müdür, musluk başı, zımba vb. gibi ıvır zıvır şeylerin üretildiği, üretilmezse de satıldığı Ankara’nın Ulus semtine yakın bir yerdeydi. Bunu elbette dostları da biliyordu. Bir gün Veysi’nin bu bahsedilen Ulus’a uzak bir kamu kurumunda çalışan dostlarından biri Veysi’yi aradı ve üretimi Ulus’ta yapılan kaşeye ihtiyacı olduğunu ve ihtiyacının acil olduğunu söyledi. Aynı günde hatta mümkünse aynı saat içerisinde hazırlanmasını istiyordu kaşenin.

 

Ücretini ise esnafın hesap numarasını Veysi kendisine bildirdiğinde esnafın hesabına eft ile atacaktı ve kendisi gelip kaşesini alacaktı hazır olduğunda. 

 

Veysi, eski alışkanlıklarının verdiği rahatlıkla, gider kaşenin üzerinde olacak bilgileri verir iş yerime dönerim, kaşe hazır olduğunda ise ya kendisi ya da arkadaşı gider, parayı verir kaşeyi alırdı diye düşünüp hızlıca çıktı, zira işin aciliyeti vardı. Kaşenin bir an önce hazırlanması gerekmekteydi. 

 

Yolda giderken de arkadaşına kaşenin üzerinde olacak bilgileri doğru yazmasını ve neyin nerede olacağını net bir şekilde düzenleyerek kendisine mail atmasını telefonla arayarak ve ayrıca mesajlar yazarak istedi. Arkadaşı da kendisine bilgileri düzenleyip mail attı. Veysi mailine baktı ve arkadaşının mailini gördü ve “tamamdır” diye arkadaşının mailine cevap ta yazdı. Ancak Veysi’nin mailin, arkadaşının Adı, Soyadı ve Ünvanı’ndan ibaret olan içeriğini kaşe üreticisine göstereceği akıllı telefonunun şarjı bitti. Talihsizlik miydi, tedbirsizlik miydi ayrı mevzu! Ama diğer telefonu yanındaydı. Esnafı bulduğunda arkadaşını arayıp teyit ettirerek yine de bu sorunu çözebilirdi.

 

Yolda giderken Veysi, banka kartlarının ve para cüzdanının içerisinde olduğu çantasını yanına almadığını fark ederek

 

-          Eyvah tedbirsizlik ettik!

 

Diye söylendi ancak ne olabilirdi ki?! Esnafa kaşenin üzerinde olacak bilgileri verecek, esnaf ta kaşeyi hazırlayacak ve kendisi ya da arkadaşı gelip ücretini ödeyerek kaşeyi alacaktı eni konu. Veysi’nin bildiği ve toplumun da genel kabul gördüğü ticaret usulü böyleydi. Ama akıllı telefonunun şarjının bitmesi, çantanın alınmamış olması üst üste gelince oluşan yoksunlukları ve tedbirsizlikeri düşündü. Veysi kendine iyi bir kızdı ama işin de hallolması gerekiyordu. Ulus semtinin dört yönlü döner kavşağında ışıkların ve arabaların akışını da hesap ederek çok vakit kaybetmeden karşıya geçti. Basitçe karşıya geçmiş gibi görünebilir ama iş öyle değildi. Trafik ışıklarının yeşil, sarı ve kırmızı durumları ve arabaların yoldaki konumları hesabın içindeydi.  

 

Kaşenin üretiliyor olabileceği muhtemel iş merkezine doğru hızlıca gitti ve iş merkezinin girişinde bir dükkânın çalışanına;

 

-          İş merkezinde kaşeci var mı, biliyor musunuz?

 

Diye sordu. Dükkân çalışanı:

 

-          Karşıda!

 

Diyerek oldukça kısa bir diyaloğa girerek yolun karşı tarafında biraz içeriye doğru giden yolu gösterdi. Veysi karşıdan karşıya geçme maharetini kullanarak vakit kaybetmeden karşıya geçti ve içeriye doğru girdi bir diğer esnafa;

 

-          Kaşe yaptırmak istiyorum, nerede yaptırabilirim?

 

Diye sordu. Esnaf;

 

-          Sol tarafa dönün hemen orada kaşeciler var

 

Diyerek eliyle işaret etti. Veysi biraz ilerleyip sola döndü ve hemen yolun karşısındaki kırtasiye dükkanının önünde duran gence karşıdan seslendi;

 

-          Kaşeciler nerede biliyor musun?

 

Diye biraz yüksekçe bir sesle seslenerek sordu. Delikanlı, peşin satan esnaf rahatlığı ve biraz da delikanlılığın verdiği aykırı bir tavırla;

 

-          Burası!

 

Dedi, kısa bir cevapla. Veysi, delikanlılığına vererek gencin aykırı tonundan hiç rahatsız olmadan “Bulduk” rahatlığıyla yolun karşısına geçti ve selam vererek içeri girdi. Eski alışkanlıkları ve toplumun ticaret ilişkilerine dair kabullerine dayanarak hiç paradan bahsetmeden kaşe yaptırmak istediğini söyledi.

 

Esnaf;

 

-          Ne yazacak kaşede abi?

 

Diye sordu. Veysi arkadaşının adı ve soyadı ile birlikte ünvanını da söyledi ama esnaf bir kâğıt uzatarak;

 

-          Buraya yazabilir misin abi sonra yanlışlık olmasın

 

Dedi. Ünvanı İngilizce bir kelime olduğu için Veysi yazmadan önce akıllı olmayan telefonundan arkadaşını aradı. Önce kaşenin üzerinde olacak adı, soyadı ve ünvanının puntolarını sonra da sırasını tekrar sorarak teyid etti. Ünvanı ile ilgili olarak İngilizce kökenli kelimenin Türkçe yazılışından emin olmak için harflerini tek tek teyid ettirdi. Bunu yaparken arkadaşı kendisine telefonda gülüyordu. Gülmesinin nedeni kelimenin Türkçe telaffuzunun artık o kelimeyi Türkçe bir kelimeye dönüştürmüş olması ve günlük, resmi ve yazı dilinde kelimenin yaygın olarak kullanılıyor olmasıydı. Veysi elbette arkadaşının bu kadar yaygın olan bu kelime ile ilgili olarak bu kadar titizlenmesine güldüğünü biliyordu. Ancak arkadaşına;

 

-          Gülme!

 

Dedi, arkadaşını nizami olmaya davet eder bir tonda. Arkadaşı, Veysi’nin işleri olabildiği kadar hatasız yapmaya gayret ettiğini öteden beri bildiği için Veysi’nin teyit yönlendirmelerine uyarak ünvanının harflerini tek tek teyid etti. Veysi de esnafın kendisine uzattığı kâğıda kaşenin üzerinde olacak bilgileri düzgün bir şekilde yazdı ve esnafa verdi. Kâğıdı verirken de;

 

-          Zahmetinin ücreti ne kadardır?

 

Diye sordu. Esnaf;

 

-          200 TL

 

Diye cevapladı. Veysi gayet normal ve olağan bir şey anlatıyormuş gibi çantasını yanına almadığını, yanında para olmadığını, iş bitince kendisinin veya arkadaşının gelip parayı vererek kaşeyi alacağını anlatmaya çalışıyordu. Esnafın diyalog tonu birden değişti;

 

-          Yok olmaz abi, parayı almadan ben kaşe yapmıyorum.

 

Dedi. Veysi

 

-          Nasıl yani!?

 

Diyerek iş bittiğinde kendisinin ve arkadaşını gelip parayı vererek kaşeyi alacağını, kaşeyi almaya gelmeme gibi bir durumun mümkün olmadığını, kaşeye ciddi ve acil bir şekilde ihtiyaç duyulduğunu, iş yerine dönüp çantasını almasının vakit kaybettireceğini anlatmaya çalışıyordu. Bu izahatı yaparken de aklından; itimada layık mı görmedi acaba?, Nasıl esnaf bu arkadaş paraya ihtiyacı mı yok?, Bu kadar müsamahasız, müşterisine güvensiz olabilir mi bir esnaf?, Dalga geçtiğimi mi düşünüyor?, İşi yapacak, parasını alacak hayır neden olmazmış? Gibi onlarca soru geçiyordu. Bugüne kadar bildiği itimat üzerine iş yapma tarzı değildi bu. Esnafın yüzünü inceledi biraz. Katiydi, yapmayacaktı. Veysi bozulmuştu hakikaten.

 

Veysi’nin bozulduğunu gören, tutumunu izahta zorlanıyor gibi olan ve hayır demenin kelimelere yüklediği ağırlığın etkisiyle esnaf;

 

-          Abi ben para almadan kaşe yapmıyorum. Bana kaşe yaptırıp sonra gelmeyen, paramı vermeyen en az üç tane müşterim oldu. Ben yaptığım kaşeleri çöpe attım. Beni anla abi dedi.

 

Veysi;

 

-          Elbette seni anlıyorum. Ancak sen de benim durumumu anla. Bu kaşeye acil ihtiyacım var. Sen başla yapmaya ben işyerime gidip çantamı alıp geleyim ve paranı vereyim. Vakit kaybetmeyelim.

 

Dedi ancak esnaf;

 

-          Olmaz abi, yapamam! Dedi.

 

Veysi bozulmuş, bildiği ve toplumda genel kabul gördüğünü düşündüğü müsamahaya ve anlayışlı davranmaya dayalı ticari davranış kodunun işlemediğini, esnafın yaşadığı tecrübeler doğrultusunda bir prensip kararı aldığını ve işi para almadan yapmayacağını düşünerek dükkândan çıktı.

 

Hem bozulmuş hem de biraz sinirlenmişti. Veysi’ye göre esnaf genel-geçer kabul gören yaygın ticari anlayışa göre davranmamıştı. Aslında; esnaf ta Hayır! Yapamam! derken Veysi’deki kırgınlık ve bozulma emarelerini görerek utangaçça izahlar yapmak durumunda kalmıştı. Çantasını almak için mecburen iş yerine dönecek ve çantasını alıp geri gelecekti. Hem bozulduğu hem de sinirlendiği için bölgede kaşe yaptıracağı başka bir esnaf aradı ama yoktu. Belki de esnafın bu tavrı bu bölgede kaşe yapan tek esnaf olması dolayısıyladır diye düşündü. Öyle ya geçmiş kötü tecrübesine Veysi’yi kurban etmiş, itimad etmemiş, parayı almadan ihtiyacı karşılamamıştı. Para kazanmamak üzere dükkân açan bir esnaf gibi müşterisini kaçırtmıştı.

 

Veysi daha hoşgörülü ve müsamahakâr kaşe yapan başka bir esnaf ararken bunları düşünüyordu. İtimad uyandırmayan bir görüntüm mü var acaba diye de kendini yokluyordu. Kararlıydı, başka bir esnaf bulacak ve alışageldiği itimat ve hoş görme, tolare etme temelli ticaret anlayışına göre iş yapacak bir esnaf bulup kaşe yaptıracaktı.

 

Ama başkaca bir esnaf yoktu. Kaşeyi o bölgede bir tek o yapıyordu. İş yerine dönüp çantasını almak zorundaydı. İş bitiminde para alarak kaşe yapmayı kabul edecek bir esnaf bulsa bile eninde sonunda parayı vermek zorunda kalacaktı.

 

 İş yerine doğru giderken aklına tekrar kırtasiyeci esnaf düştü. Eğer her sipariş veren dönüp almazsa adam ne yapacaktı? Esnafın demesine göre 3 kişi sipariş vermiş adam işi yapmış olmasına rağmen dönüp almamıştı kaşe siparişi verenler ve sipariş verenler alsınlar diye hazırladığı kaşeleri çöpe atmak zorunda kaldığını söylemişti. Güvene dayalı, hoşgörülü iş yaparak toplumun genel geçer model olarak kabul ettiği ticareti devam ettirmenin maliyetini hep esnaf mı sırtlanacak diye düşünmeye başladı. Evet! Her şeyin bir maliyeti vardı. Sözün, yapmanın, yapmamanın, kandırmanın, aldatmanın, sözünde durmamanın, itimadın, itimatsızlığın… Her şeyin bir maliyeti vardı. Peki kim ödeyecekti bu maliyeti? Veysi’nin yaşadığı kaşe yaptırma meselesinde kırtasiyeci esnafı, kendisine sipariş verilip alınmayan 3 tane kaşenin maliyetini ödeyen taraftı. Ancak kaşeleri sipariş verip almayanların ürettiği maliyet esnafın zararıyla bütünüyle ödenmiş olmuyordu. Veysi de o maliyeti ödemişti. Veysi’den önce de mutlaka ödeyenler olmuştur ve sonra da ödeyenler olacaktır. Çünkü itimad ve hoşgörü temelli ticari anlayışı bir esnafın nezdinde de olsa yıkmanın maliyeti nesiller boyu ödenecek bir maliyettir.

 

Kendi kendine böyle düşünüp iş yerine doğru giderken arkadaşını aradı ve durumu ona da özetledi. Arkadaşı;

 

-          Kaşeyi o itimad etmeyen ve hoşgörülü davranmayan esnafa yaptırma, başka esnafa yaptır

 

Dedi. Veysi bugün bu kaşe temin süresinde yaşadığı iki tedbirsizliği düşünerek biraz itimad-ı nefsi tazelemek için;

 

-          Sence ben bu değerlendirmeyi yapmamış mıyımdır? Yaptım ama o bölgede kaşe yapan başkaca bir esnaf bulamadım

 

Dedi. Arkadaşı;

 

-          Estağfurullah! Mutlaka yapmışsındır. O zaman ödeyeceğimiz para onun nasibiymiş yapacak bir şey yok!

Dedi. Veysi hızlıca iş yerine geri döndü. Akıllı telefonunu şarja takarak orda bıraktı ve çantasını kaptığı gibi hızlıca kaşe yaptırabileceği bölgeye doğru yola koyuldu. Yol üstünde kaşenin bedeli olan ve arkadaşının hesabına yolladığı 200 TL’yi çekti ve yoluna devam etti. Yolda yürürken ben bu esnafın tecrübesine ve ödediği maliyete saygı duymalıyım dedi. Yaşadığı olumsuz tecrübeyi ona yaşatanların onun açısından yarattıkları maliyeti arttırmamaya karar verdi. Onu anlayışsızlıkla suçlamayı bıraktı. Meselenin kendisine itimadla ilgili olmadığını, yaşadıklarından dolayı esnafın aldığı bir prensip kararı olduğunu kabul etti.

 

Doğrudan kırtasiyeci esnafına yöneldi ve;

 

-          Selamünaleyküm!

 

Diyerek içeri girdi ve kasada oturan esnafa yöneldi. Arkadaşının gönderdiği ve kendisinin yol üstündeki bankadan çektiği parayı nazikçe esnafın önündeki masaya bırakarak;

 

-          Hakkını helal et seni de yorduk!

 

Dedi. Esnaf Veysi’de kendisini anlayan ve takdir eden bir tavır görünce;

 

-          Estağfurullah! Ama abi biliyorsun.

 

Dedi. Veysi de rahatlamıştı. Esnaf ta. İlk mükâlemedeki gerilimden eser yoktu. Esnaf hemen işi yapacak ustasını aradı. Elinde iş varsa senin kaşenin hazırlanması yarım saat sürebilir demişti. Ustası telefonu açınca;

 

-          Elinde iş var mı? Çok kıymetli bir müşterim kaşe istiyor ve çok acil!

 

Diye izahat yaptı. Görüşme bitince de abi sen üst katımızda oturabileceğin koltuklarımız var. 10 dakika kadar orada rahatça otur. 10 dakika sonra kaşen hazırlanmış olur dedi. Veysi rahatlamış ve uyumlu bir ses tonuyla tabi diyerek üst kata çıktı ve koltuklardan birine kuruldu. Gerçekten de esnafın dediği gibi bir 10 dakika bekledikten sonra aşağıdan bir ses;

 

-          Abi! Kaşen hazır!

 

Dedi. Veysi’de;

 

-          Hey Maşallah! Tam da 10 dakika sonra iş bitti.

 

Dedi. Aşağı indi ve kaşeyi bir kere deneyelim bakalım nasıl olmuş dedi ve esnafın kendisine uzattığı beyaz kâğıt parçasına kaşeyi bastı. Tam da arkadaşının istediği gibi olmuştu. Veysi kolaylıklar dileyerek iş yerine doğru dönerken hakkı yerli yerince teslim etmenin, meseleleri etraflıca değerlendirip öylece hareket etmenin sonucunda adilce davranmanın ürettiği uyumu ve bereketi görmüş ve parçası olmanın huzuruna varmıştı. Mecburiyetlerden dolayı değil de tercih ederek anlayışlı davranmak ve etraflıca düşünerek karar almak haksızlığı önleyip gerginlikleri başlamadan bitirebilirdi. Bu da huzurlu bir gündelik hayat sağlardı.

 

Dosta yardımcı olurken yaşadığı bu diyalog Veysi’nin bir şeyi daha fark etmesini sağlamıştı. Kişilerin sözlerini tutmaması, birbirlerini hakkıyla dinleyip anlamaması, ihmalkâr davranması, özensiz yaşamasının bir maliyet ürettiğini ve toplumda insanların ister ilgili olsun ister olmasın belki de farkında olmadan bu maliyetleri ödemeye devam ettiğini derinden anladı. Kişilerin neden olduğu maliyetlerin doğrudan sebep olan kişilere ödetileceği bir toplumsal düzenin nasıl kurulabileceği ile ilgili düşüncelere daldı. İş yerine varmıştı.     

4 yorum:

  1. Eyvah! Veysi toplumsal sorunlara çözüm arayışına girdi. Ben bir ay izin alıyorum arkadaşlar, canını seven ya izin alsın ya ölü taklidi yapsın

    YanıtlaSil