Veysi’nin iş yeri gündelik hayatta lazım
olan kaşe, müdür, musluk başı, zımba vb. gibi ıvır zıvır şeylerin üretildiği,
üretilmezse de satıldığı Ankara’nın Ulus semtine yakın bir yerdeydi. Bunu
elbette dostları da biliyordu. Bir gün Veysi’nin bu bahsedilen Ulus’a uzak bir
kamu kurumunda çalışan dostlarından biri Veysi’yi aradı ve üretimi Ulus’ta
yapılan kaşeye ihtiyacı olduğunu ve ihtiyacının acil olduğunu söyledi. Aynı
günde hatta mümkünse aynı saat içerisinde hazırlanmasını istiyordu kaşenin.
Ücretini ise esnafın hesap numarasını
Veysi kendisine bildirdiğinde esnafın hesabına eft ile atacaktı ve kendisi
gelip kaşesini alacaktı hazır olduğunda.
Veysi, eski alışkanlıklarının verdiği
rahatlıkla, gider kaşenin üzerinde olacak bilgileri verir iş yerime dönerim,
kaşe hazır olduğunda ise ya kendisi ya da arkadaşı gider, parayı verir kaşeyi
alırdı diye düşünüp hızlıca çıktı, zira işin aciliyeti vardı. Kaşenin bir an
önce hazırlanması gerekmekteydi.
Yolda giderken de arkadaşına kaşenin
üzerinde olacak bilgileri doğru yazmasını ve neyin nerede olacağını net bir
şekilde düzenleyerek kendisine mail atmasını telefonla arayarak ve ayrıca
mesajlar yazarak istedi. Arkadaşı da kendisine bilgileri düzenleyip mail attı.
Veysi mailine baktı ve arkadaşının mailini gördü ve “tamamdır” diye arkadaşının
mailine cevap ta yazdı. Ancak Veysi’nin mailin, arkadaşının Adı, Soyadı ve
Ünvanı’ndan ibaret olan içeriğini kaşe üreticisine göstereceği akıllı
telefonunun şarjı bitti. Talihsizlik miydi, tedbirsizlik miydi ayrı mevzu! Ama
diğer telefonu yanındaydı. Esnafı bulduğunda arkadaşını arayıp teyit ettirerek
yine de bu sorunu çözebilirdi.
Yolda giderken Veysi, banka kartlarının ve
para cüzdanının içerisinde olduğu çantasını yanına almadığını fark ederek
-
Eyvah
tedbirsizlik ettik!
Diye söylendi ancak ne olabilirdi ki?!
Esnafa kaşenin üzerinde olacak bilgileri verecek, esnaf ta kaşeyi hazırlayacak
ve kendisi ya da arkadaşı gelip ücretini ödeyerek kaşeyi alacaktı eni konu. Veysi’nin
bildiği ve toplumun da genel kabul gördüğü ticaret usulü böyleydi. Ama akıllı
telefonunun şarjının bitmesi, çantanın alınmamış olması üst üste gelince oluşan
yoksunlukları ve tedbirsizlikeri düşündü. Veysi kendine iyi bir kızdı ama işin
de hallolması gerekiyordu. Ulus semtinin dört yönlü döner kavşağında ışıkların
ve arabaların akışını da hesap ederek çok vakit kaybetmeden karşıya geçti.
Basitçe karşıya geçmiş gibi görünebilir ama iş öyle değildi. Trafik ışıklarının
yeşil, sarı ve kırmızı durumları ve arabaların yoldaki konumları hesabın
içindeydi.
Kaşenin üretiliyor olabileceği muhtemel iş
merkezine doğru hızlıca gitti ve iş merkezinin girişinde bir dükkânın
çalışanına;
-
İş
merkezinde kaşeci var mı, biliyor musunuz?
Diye sordu. Dükkân çalışanı:
-
Karşıda!
Diyerek oldukça kısa bir diyaloğa girerek
yolun karşı tarafında biraz içeriye doğru giden yolu gösterdi. Veysi karşıdan
karşıya geçme maharetini kullanarak vakit kaybetmeden karşıya geçti ve içeriye
doğru girdi bir diğer esnafa;
-
Kaşe
yaptırmak istiyorum, nerede yaptırabilirim?
Diye sordu. Esnaf;
-
Sol
tarafa dönün hemen orada kaşeciler var
Diyerek eliyle işaret etti. Veysi biraz
ilerleyip sola döndü ve hemen yolun karşısındaki kırtasiye dükkanının önünde
duran gence karşıdan seslendi;
-
Kaşeciler
nerede biliyor musun?
Diye biraz yüksekçe bir sesle seslenerek
sordu. Delikanlı, peşin satan esnaf rahatlığı ve biraz da delikanlılığın
verdiği aykırı bir tavırla;
-
Burası!
Dedi, kısa bir cevapla. Veysi,
delikanlılığına vererek gencin aykırı tonundan hiç rahatsız olmadan “Bulduk”
rahatlığıyla yolun karşısına geçti ve selam vererek içeri girdi. Eski
alışkanlıkları ve toplumun ticaret ilişkilerine dair kabullerine dayanarak hiç
paradan bahsetmeden kaşe yaptırmak istediğini söyledi.
Esnaf;
-
Ne
yazacak kaşede abi?
Diye sordu. Veysi arkadaşının adı ve
soyadı ile birlikte ünvanını da söyledi ama esnaf bir kâğıt uzatarak;
-
Buraya
yazabilir misin abi sonra yanlışlık olmasın
Dedi. Ünvanı İngilizce bir kelime olduğu
için Veysi yazmadan önce akıllı olmayan telefonundan arkadaşını aradı. Önce
kaşenin üzerinde olacak adı, soyadı ve ünvanının puntolarını sonra da sırasını
tekrar sorarak teyid etti. Ünvanı ile ilgili olarak İngilizce kökenli kelimenin
Türkçe yazılışından emin olmak için harflerini tek tek teyid ettirdi. Bunu
yaparken arkadaşı kendisine telefonda gülüyordu. Gülmesinin nedeni kelimenin
Türkçe telaffuzunun artık o kelimeyi Türkçe bir kelimeye dönüştürmüş olması ve
günlük, resmi ve yazı dilinde kelimenin yaygın olarak kullanılıyor olmasıydı.
Veysi elbette arkadaşının bu kadar yaygın olan bu kelime ile ilgili olarak bu
kadar titizlenmesine güldüğünü biliyordu. Ancak arkadaşına;
-
Gülme!
Dedi, arkadaşını nizami olmaya davet eder
bir tonda. Arkadaşı, Veysi’nin işleri olabildiği kadar hatasız yapmaya gayret
ettiğini öteden beri bildiği için Veysi’nin teyit yönlendirmelerine uyarak
ünvanının harflerini tek tek teyid etti. Veysi de esnafın kendisine uzattığı kâğıda
kaşenin üzerinde olacak bilgileri düzgün bir şekilde yazdı ve esnafa verdi. Kâğıdı
verirken de;
-
Zahmetinin
ücreti ne kadardır?
Diye sordu. Esnaf;
-
200
TL
Diye cevapladı. Veysi gayet normal ve
olağan bir şey anlatıyormuş gibi çantasını yanına almadığını, yanında para
olmadığını, iş bitince kendisinin veya arkadaşının gelip parayı vererek kaşeyi
alacağını anlatmaya çalışıyordu. Esnafın diyalog tonu birden değişti;
-
Yok
olmaz abi, parayı almadan ben kaşe yapmıyorum.
Dedi. Veysi
-
Nasıl
yani!?
Diyerek iş bittiğinde kendisinin ve
arkadaşını gelip parayı vererek kaşeyi alacağını, kaşeyi almaya gelmeme gibi
bir durumun mümkün olmadığını, kaşeye ciddi ve acil bir şekilde ihtiyaç
duyulduğunu, iş yerine dönüp çantasını almasının vakit kaybettireceğini
anlatmaya çalışıyordu. Bu izahatı yaparken de aklından; itimada layık mı
görmedi acaba?, Nasıl esnaf bu arkadaş paraya ihtiyacı mı yok?, Bu kadar
müsamahasız, müşterisine güvensiz olabilir mi bir esnaf?, Dalga geçtiğimi mi
düşünüyor?, İşi yapacak, parasını alacak hayır neden olmazmış? Gibi onlarca
soru geçiyordu. Bugüne kadar bildiği itimat üzerine iş yapma tarzı değildi bu.
Esnafın yüzünü inceledi biraz. Katiydi, yapmayacaktı. Veysi bozulmuştu
hakikaten.
Veysi’nin bozulduğunu gören, tutumunu
izahta zorlanıyor gibi olan ve hayır demenin kelimelere yüklediği ağırlığın
etkisiyle esnaf;
-
Abi
ben para almadan kaşe yapmıyorum. Bana kaşe yaptırıp sonra gelmeyen, paramı
vermeyen en az üç tane müşterim oldu. Ben yaptığım kaşeleri çöpe attım. Beni
anla abi dedi.
Veysi;
-
Elbette
seni anlıyorum. Ancak sen de benim durumumu anla. Bu kaşeye acil ihtiyacım var.
Sen başla yapmaya ben işyerime gidip çantamı alıp geleyim ve paranı vereyim.
Vakit kaybetmeyelim.
Dedi ancak esnaf;
-
Olmaz
abi, yapamam! Dedi.
Veysi bozulmuş, bildiği ve toplumda genel
kabul gördüğünü düşündüğü müsamahaya ve anlayışlı davranmaya dayalı ticari
davranış kodunun işlemediğini, esnafın yaşadığı tecrübeler doğrultusunda bir
prensip kararı aldığını ve işi para almadan yapmayacağını düşünerek dükkândan
çıktı.
Hem bozulmuş hem de biraz sinirlenmişti.
Veysi’ye göre esnaf genel-geçer kabul gören yaygın ticari anlayışa göre
davranmamıştı. Aslında; esnaf ta Hayır! Yapamam! derken Veysi’deki kırgınlık ve
bozulma emarelerini görerek utangaçça izahlar yapmak durumunda kalmıştı. Çantasını
almak için mecburen iş yerine dönecek ve çantasını alıp geri gelecekti. Hem
bozulduğu hem de sinirlendiği için bölgede kaşe yaptıracağı başka bir esnaf
aradı ama yoktu. Belki de esnafın bu tavrı bu bölgede kaşe yapan tek esnaf
olması dolayısıyladır diye düşündü. Öyle ya geçmiş kötü tecrübesine Veysi’yi
kurban etmiş, itimad etmemiş, parayı almadan ihtiyacı karşılamamıştı. Para
kazanmamak üzere dükkân açan bir esnaf gibi müşterisini kaçırtmıştı.
Veysi daha hoşgörülü ve müsamahakâr kaşe
yapan başka bir esnaf ararken bunları düşünüyordu. İtimad uyandırmayan bir
görüntüm mü var acaba diye de kendini yokluyordu. Kararlıydı, başka bir esnaf
bulacak ve alışageldiği itimat ve hoş görme, tolare etme temelli ticaret
anlayışına göre iş yapacak bir esnaf bulup kaşe yaptıracaktı.
Ama başkaca bir esnaf yoktu. Kaşeyi o bölgede
bir tek o yapıyordu. İş yerine dönüp çantasını almak zorundaydı. İş bitiminde
para alarak kaşe yapmayı kabul edecek bir esnaf bulsa bile eninde sonunda
parayı vermek zorunda kalacaktı.
İş
yerine doğru giderken aklına tekrar kırtasiyeci esnaf düştü. Eğer her sipariş
veren dönüp almazsa adam ne yapacaktı? Esnafın demesine göre 3 kişi sipariş
vermiş adam işi yapmış olmasına rağmen dönüp almamıştı kaşe siparişi verenler
ve sipariş verenler alsınlar diye hazırladığı kaşeleri çöpe atmak zorunda
kaldığını söylemişti. Güvene dayalı, hoşgörülü iş yaparak toplumun genel geçer
model olarak kabul ettiği ticareti devam ettirmenin maliyetini hep esnaf mı
sırtlanacak diye düşünmeye başladı. Evet! Her şeyin bir maliyeti vardı. Sözün,
yapmanın, yapmamanın, kandırmanın, aldatmanın, sözünde durmamanın, itimadın,
itimatsızlığın… Her şeyin bir maliyeti vardı. Peki kim ödeyecekti bu maliyeti?
Veysi’nin yaşadığı kaşe yaptırma meselesinde kırtasiyeci esnafı, kendisine
sipariş verilip alınmayan 3 tane kaşenin maliyetini ödeyen taraftı. Ancak
kaşeleri sipariş verip almayanların ürettiği maliyet esnafın zararıyla
bütünüyle ödenmiş olmuyordu. Veysi de o maliyeti ödemişti. Veysi’den önce de
mutlaka ödeyenler olmuştur ve sonra da ödeyenler olacaktır. Çünkü itimad ve
hoşgörü temelli ticari anlayışı bir esnafın nezdinde de olsa yıkmanın maliyeti
nesiller boyu ödenecek bir maliyettir.
Kendi kendine böyle düşünüp iş yerine
doğru giderken arkadaşını aradı ve durumu ona da özetledi. Arkadaşı;
-
Kaşeyi
o itimad etmeyen ve hoşgörülü davranmayan esnafa yaptırma, başka esnafa yaptır
Dedi. Veysi bugün bu kaşe temin süresinde
yaşadığı iki tedbirsizliği düşünerek biraz itimad-ı nefsi tazelemek için;
-
Sence
ben bu değerlendirmeyi yapmamış mıyımdır? Yaptım ama o bölgede kaşe yapan
başkaca bir esnaf bulamadım
Dedi. Arkadaşı;
-
Estağfurullah!
Mutlaka yapmışsındır. O zaman ödeyeceğimiz para onun nasibiymiş yapacak bir şey
yok!
Dedi. Veysi hızlıca iş yerine geri döndü.
Akıllı telefonunu şarja takarak orda bıraktı ve çantasını kaptığı gibi hızlıca
kaşe yaptırabileceği bölgeye doğru yola koyuldu. Yol üstünde kaşenin bedeli
olan ve arkadaşının hesabına yolladığı 200 TL’yi çekti ve yoluna devam etti.
Yolda yürürken ben bu esnafın tecrübesine ve ödediği maliyete saygı duymalıyım
dedi. Yaşadığı olumsuz tecrübeyi ona yaşatanların onun açısından yarattıkları
maliyeti arttırmamaya karar verdi. Onu anlayışsızlıkla suçlamayı bıraktı.
Meselenin kendisine itimadla ilgili olmadığını, yaşadıklarından dolayı esnafın
aldığı bir prensip kararı olduğunu kabul etti.
Doğrudan kırtasiyeci esnafına yöneldi ve;
-
Selamünaleyküm!
Diyerek içeri girdi ve kasada oturan
esnafa yöneldi. Arkadaşının gönderdiği ve kendisinin yol üstündeki bankadan
çektiği parayı nazikçe esnafın önündeki masaya bırakarak;
-
Hakkını
helal et seni de yorduk!
Dedi. Esnaf Veysi’de kendisini anlayan ve
takdir eden bir tavır görünce;
-
Estağfurullah!
Ama abi biliyorsun.
Dedi. Veysi de rahatlamıştı. Esnaf ta. İlk
mükâlemedeki gerilimden eser yoktu. Esnaf hemen işi yapacak ustasını aradı.
Elinde iş varsa senin kaşenin hazırlanması yarım saat sürebilir demişti. Ustası
telefonu açınca;
-
Elinde
iş var mı? Çok kıymetli bir müşterim kaşe istiyor ve çok acil!
Diye izahat yaptı. Görüşme bitince de abi
sen üst katımızda oturabileceğin koltuklarımız var. 10 dakika kadar orada
rahatça otur. 10 dakika sonra kaşen hazırlanmış olur dedi. Veysi rahatlamış ve
uyumlu bir ses tonuyla tabi diyerek üst kata çıktı ve koltuklardan birine
kuruldu. Gerçekten de esnafın dediği gibi bir 10 dakika bekledikten sonra
aşağıdan bir ses;
-
Abi!
Kaşen hazır!
Dedi. Veysi’de;
-
Hey
Maşallah! Tam da 10 dakika sonra iş bitti.
Dedi. Aşağı indi ve kaşeyi bir kere
deneyelim bakalım nasıl olmuş dedi ve esnafın kendisine uzattığı beyaz kâğıt
parçasına kaşeyi bastı. Tam da arkadaşının istediği gibi olmuştu. Veysi
kolaylıklar dileyerek iş yerine doğru dönerken hakkı yerli yerince teslim
etmenin, meseleleri etraflıca değerlendirip öylece hareket etmenin sonucunda
adilce davranmanın ürettiği uyumu ve bereketi görmüş ve parçası olmanın huzuruna
varmıştı. Mecburiyetlerden dolayı değil de tercih ederek anlayışlı davranmak ve
etraflıca düşünerek karar almak haksızlığı önleyip gerginlikleri başlamadan
bitirebilirdi. Bu da huzurlu bir gündelik hayat sağlardı.
Dosta yardımcı olurken yaşadığı bu diyalog
Veysi’nin bir şeyi daha fark etmesini sağlamıştı. Kişilerin sözlerini
tutmaması, birbirlerini hakkıyla dinleyip anlamaması, ihmalkâr davranması,
özensiz yaşamasının bir maliyet ürettiğini ve toplumda insanların ister ilgili
olsun ister olmasın belki de farkında olmadan bu maliyetleri ödemeye devam
ettiğini derinden anladı. Kişilerin neden olduğu maliyetlerin doğrudan sebep
olan kişilere ödetileceği bir toplumsal düzenin nasıl kurulabileceği ile ilgili
düşüncelere daldı. İş yerine varmıştı.
Veysi kim yaa
YanıtlaSilveysi işte!
YanıtlaSilEyvah! Veysi toplumsal sorunlara çözüm arayışına girdi. Ben bir ay izin alıyorum arkadaşlar, canını seven ya izin alsın ya ölü taklidi yapsın
YanıtlaSil:)) mustafa abi!
YanıtlaSil