Büyükçe bir marketin tuvaletinde
karşılaşmışlardı. Müşteri olarak personelin kullandığı ve asma katta bulunan
tuvalete ihtiyaç gidermek için çıktığında bay yazan levhanın bulunduğu mekâna
girdi. Özenle temizlenmeyen, güzel kokularla kokulandırılmayan ve tuvalet
kabinlerinin bulunduğu mekanlara has bir koku vardı içerde. İki adet tuvalet
kabini vardı. Birinin kapısı açık içerisi karanlık ve diğerinin kapısı aralık
ışığı da yanıyordu. İçerisi karanlık, kapısı aralık olan kabine yöneldi
sensörün kendisini algılayacağını ve ışığın yanacağından emin olarak. Ancak
olmamıştı. Işık yanmamıştı. Biraz etrafına biraz lambanın bulunduğu tavana
bakınarak kendisini sensöre algılatmaya çalıştı kabinin içerisinde. Ancak
tavandaki sensör düzeneğinde lambanın olmadığını fark edip kabinden dışarı
çıktı.
Kapısı aralık ve ışığı yanan
kabine yöneldi. Kapıyı içeri girmek için eliyle itti ancak o da ne! İçerden bir
el güçlü bir şekilde kapıyı kapattı. İçerde tuvalet ihtiyacını gideren biri
vardı. Kapının kapanmadığını, aralık kaldığını bilen ve her an birinin bu
kapıyı itebileceği bilinciyle ihtiyaç gideriyordu belli ki. Müşteri çaresiz iki
tuvalet kabinin ve bir el yıkama lavabosunun bulunduğu mekândan dışarı doğru
yürüdü. Dışarının havası içeriye göre biraz daha iyiydi. Bekledi kapıda.
Aslında çok da sıkışmamıştı ama yol gidecekti ve tedbir iyiydi. Biraz bekledi. Kabinden kendisinden yaşça az biraz gençten
bir delikanlı çıktı ve kapı kapanmıyor dedi.
-Kapı kapanmıyor ışık yanmıyor dökülüyor resmen dedi. Müşteri
Gençten delikanlı
-Aynen abi Allah’tan su akıyor dedi gülerek.
Müşteri delikanlının üzerindeki
üniformaya bakarak market çalışanı zannetti ve napsın garibim çalıştığı mekanla
ilgili yöneticilere şikayetlenmek herhalde kolay bir şey değildir diye düşündü.
Ama bir yandan da
- - Neden böyle oluyor?
- - İmkânların kalitesizliğine neden itiraz
edemiyoruz?
- - Tahammülü yüksek bir millet olmamızdan mı?
- - Ekmeğimizden korkmamızdan mı? Sorularıyla tuvalet kabininin
içerisine girdi.
İçeri girdiğinde kapıyla bir de
ben uğraşayım diye düşündü. Biraz zorlayınca kapı kapandı. Kullandıkça
çağşayan, şirazesi kayan pimapen kapılardandı. Kim bilir belki ekonomik ömrü
dolmuştur kul yapısı ne de olsa! Demek ki delikanlı burayı çok kullanmıyor ki
kapının zorlayınca kapabileceğini anlamamış dedi kendi kendine.
İhtiyacını giderdikten sonra
rahatlamış bir şekilde lavabonun üzerine konulan sıvı sabunla ellerini yıkadı.
Başka milletler, bizim millet kadar tuvalet sonrası el yıkama alışkanlığına
sahip değildir ha! Bizim nerdeyse bütün tuvaletlerimizde sıvı veya katı mutlaka
sabun bulunur ancak bunu dünyanın diğer bütün milletleri için söyleyemeyiz.
Kendi yurt dışı tecrübelerini düşünerek gururlandı. İnce, detay temizlik
konusunda dünyanın en temiz milleti olmayabiliriz ancak temel temizlik
konusunda dünyanın en temiz milletiyiz diye düşündü.
Rahatlamış ve temel temizliğini
yapmış bir şekilde market arabasını bırakarak kimliğini aldığı devasa marketten
dışarı çıktı. Çıkışın hemen yanına hem müşterilerin dinlenip sigara içmeleri
hem de çalışanların sigara molalarında kullanabilecekleri iki banktan birine
oturdu. Diğer bankta da tuvalette karşılaştığı delikanlı sigara içiyordu.
Sigara molasında herhalde diye düşündü müşteri.
Tabakasını çıkardı ve cigarasını
sarmaya başladı. O arada da bu bank işini düşünüyordu. Dünyanın oturmayı en çok
seven milletiyizdir herhalde. Dünya oturma banklarının bu kadar çok olduğu
başka bir memleket ve oturmayı bu kadar çok seven başka bir millet var mıydı
acaba? Öyle at üstünde göçebe millet lafları boş laflar gibi geldi. Kardaşım fırsatımız
olmuş ta biz mi oturmamışız. Bıraksalar taoist, budist rahiplerinden daha fazla
otururuz üstelik günlük yaşamımızda. Onlar oturmayı ibadetin parçası yapmışlar
da oturuyorlar diye düşündü.
Yavaş yavaş ilgisi delikanlıya
dönmüştü ki delikanlı da kendisinin sardığı tütünle ilgiliydi ancak ilk hamle
müşteriden geldi.
-
Marketiniz kaçta açılıyor kardaş? dedi memleket
ağzıyla
Delikanlı güleç yüzüyle
-
Abi ben marketin personeli değilim ama sabah
saat 9 da açılıyor herhalde.
-
Ya öyle mi! dedi müşteri
Ya öyle mi! dedi müşteri
-
Üzerindeki formaya bakınca seni marketin
çalışanı sanmıştım.
Delikanlı,
-
Yok abi biz markete tırlarla gelen malları raflarına diziyoruz, fiyatlarını yapıştırıp başka bir markete geçiyoruz dedi.
Yok abi biz markete tırlarla gelen malları raflarına diziyoruz, fiyatlarını yapıştırıp başka bir markete geçiyoruz dedi.
Müşteri şaşırmıştı. Kendisi de
delikanlılık çağlarında çalıştığı için marketlerde mal sayımı yapan firmaları
biliyordu ancak böylesini ilk defa duyuyordu. Gıda zincirindeki yeni bir
çalışan grubunu öğreniyordu. Tırlarla gelen mallar marketin kendi çalışanları
tarafından değil dışardaki bir hizmet firmasının çalışanları tarafından
indirilip raflara yerleştiriliyordu ve fiyat etiketleri bunlar tarafından
düzenlenip yerleştiriliyordu. Bir yandan bu iyi de bir şeydi düşünsenize bu işi
de bin bir çeşit müşteri ile uğraşan market çalışanlarının yaptığını. Büyük
zahmet!
-
Bu bölgede ki bütün marketlerin raflara mal
dizme ve fiyat etiketlemelerini biz yapıyoruz dedi delikanlı.
Biraz durakladıktan sonra kalbi
temiz, çalışkan insanlara has bir hasbilikle
sen ne iş yapıyorsun abi diye sordu.
sen ne iş yapıyorsun abi diye sordu.
Müşteri, delikanlının bu hasbiliğinden keyif duyarak;
-
Memurum ben dedi.
Memurum ben dedi.
-
Çok iyi abi dedi. Şehirdeysen memur olacan dedi.
Müşteri muhabbet edebileceği saf, temiz ve çalışkan bir delikanlı bulduğunu düşünerek
-
Niye ki diye sordu.
Niye ki diye sordu.
-
Abi ben sırtımda bu tişört güneş, yağmur, kar, çamur demeden çoğu zaman yürüyerek marketler arasında dolanıp duruyorum. Aldığım para 2.000 tl dedi. Geçim dünyası mecbur çalışıyoruz, dedi.
Abi ben sırtımda bu tişört güneş, yağmur, kar, çamur demeden çoğu zaman yürüyerek marketler arasında dolanıp duruyorum. Aldığım para 2.000 tl dedi. Geçim dünyası mecbur çalışıyoruz, dedi.
Önlerinde oturdukları market
dahil, delikanlının bizzat kendisinin astığı fiyat etiketlerini de düşünerek
sessizce 2.000 tl ha! dedi müşteri kendi kendine. Gıda fiyatları hala
düşmüyordu. Yazdı ama fiyatlar düşmüyordu.
-
Fiyatlar biraz düştü değil mi ama diye sordu
-
Nerde abi dedi yaz aylarındayız bu fiyatlara
düşmüş denir mi? Kendin biliyorsun alıyorsundur dedi.
-
Niye düşmüyor peki dedi müşteri bilmez ve anlamak ister bir edayla
Niye düşmüyor peki dedi müşteri bilmez ve anlamak ister bir edayla
Çünkü bu konular açıldığında çok fazla “Abi Amarkayla kavga etmeyecen, doları böyle yükseltir” “Suriyelileri doldurdu memlekete böyle oldu” gibi kapsamlı ekonomi analizlerini çok duymuştu.
Merakla ne diyecek diye bekledi.
-
Fiyatlar düşmez abi çünkü köylerde kimse
kalmadı. Şehirde sanki bir şey var herkes şehirlere doluştu. Tüketen arttı
üreten azaldı. Nasıl azalsın fiyatlar?
Bu sözler müşteriyi, delikanlı
ile ilgili düşüncelerini pekiştirdi. Doğru söylüyordu. Türkiye’nin köy nüfusu
%7’ye kadar düşmüştü. Peki, endüstriyel tarım ne âlemdeydi tarım ülkesi, kendi
kendine yeten yedi (diğer 6 ülkeyi hiç öğrenemedik bir türlü) ülkeden biri
canım ülkemde? Endüstriyel tarım köy nüfusunun azalış oranıyla aynı oranda
yükselseydi çözüm olmaz mıydı? Endüstriyel tarım nasıl yükselecekti? Hooopp
yükseliyorum demekle olacak iş miydi?
Ülke gıda pazarının
sağlıksızlığa, kalitesiz gıdaya, istismarcılara açık hale getirildiği
saklanamaz bir hakikat haline geldi maalesef. Günümüz hastalıklarının insanları
perişan etmesinden açık değil miydi durumumuz!
Delikanlı;
-
Abi köyde küçücük bir yerim olsa burada durmam. 100
tavuk ama sadece 100 tavuk yetiştirsem yumurtalarıyla geçirim buradaki
rezilliğe de katlanmam. Yeri olanlar da şehirlere koşup geliyorlar ne varsa ben
bir şey anlamadım 15 yıldır şehirde çalışıyorum.
Müşterinin kendisi de köylü çocuğuydu. Köyde artık kimseye
küçücük bir alan bile kalmıyordu. 1970’te 35 milyon olan Türkiye nüfusu 100
milyona doğru gidiyor. Tarlalar mirasla küçülüyor ve insanlar mecburen
yerlerini ve yurtlarını terk ediyorlar. Ama delikanlının dediği de doğru diye
düşündü. Üreten azaldı tüketen arttı. Azalan üreticinin yerini de endüstriyel
tarımla dolduramadık maalesef. Bu düşüncelerle delikanlıyı biraz daha fazla
konuşturmak istedi:
-
Maaş tatlı geliyor demek ki dedi.
Delikanlı;
-
Ne maaşı abi aç bi ilaç geziyorlar şehirde. Her
işi de yapmıyorlar. Geçen iş yaptığımız bir marketten bir adam bir şişe rakı
çalmış, yakalanmış, market müdürü niye çaldın diyor? O da ben rakı içmem abi
diyor. Ee niye çaldın? Götürüp satacam karnımı doyuracam diyor. İş ver
çalışayım karnımı doyurayım abi diyor. Polise teslim edeceğiz seni diyorlar
tabi! Olur diyor eskiden polis dedin mi ayakları titrerdi şimdi bari karakola
gideyim bir tas çorba içeyim diyor. Polis te napsın salıyor.
Müşteri düşünceli;
-
Doğru diyorsun senin yaptığın işi yapmayacak
milyon işsiz vardır.
-
Aynen öyle abi dedi heyecanla ve bir büyüğünü
ikna etmiş olmanın özgüveniyle.
Devam etti;
-
Asıl sorun yılsonunda ortaya çıkar dedi.
Asıl sorun yılsonunda ortaya çıkar dedi.
Müşteri merakla
-
Aa o niye? Diye sordu.
Aa o niye? Diye sordu.
-
Abi şimdi bu marketler bir sürü adam çıkardı işten. Niye? Küçülmeye gittiler. Depoları küçülttüler. Satışları düştü. Market te haklı ben kazanacam ki sana verebileyim diyor abi. Ben kazanamıyorum ki deyip işten çıkarıyor. Bunların çok azı başka bir iş bulabildi. Şimdilik işsizlik maaşıyla geçiniyorlar onun da süresi var. O süre bitince ve iş bulamayınca ne olacak?
Abi şimdi bu marketler bir sürü adam çıkardı işten. Niye? Küçülmeye gittiler. Depoları küçülttüler. Satışları düştü. Market te haklı ben kazanacam ki sana verebileyim diyor abi. Ben kazanamıyorum ki deyip işten çıkarıyor. Bunların çok azı başka bir iş bulabildi. Şimdilik işsizlik maaşıyla geçiniyorlar onun da süresi var. O süre bitince ve iş bulamayınca ne olacak?
Doğru söylüyordu. Köydekini köyde tutacak bir sistem
kuramadık millet şehirlere doldu. Azalan tarım üreticisinin yerine endüstriyel
tarımı ikame edemedik. Gençlerimiz iş bulamıyor bulsa iş beğenmiyor. Kim bilir
ülkedeki işveren işletmelerin, çalışanların durumu nasıldı? Diğerkâmlık,
kanaatkârlık, sabır, tahammül duyguları zayıflamıştı millette. Off ya! Bu
memleketi yönetmek kim bilir ne zordur diye düşündü.
-
Millet hükümeti suçluyor dedi.
Delikanlı hemen atladı
-
Ne hükümeti abi millet her şeyi istiyor, havada
bulam havada yiyem diyor, ayağım toza toprağa değmesin diyor. Böyle olur mu?
Evet ya böyle olur mu? Böyle olduğunda ahlak, vicdan, emeğe
ve gerçeğe saygı kalır mı? Böyle olduğunda bizi insan edecek olan “başkası”
kalır mıydı hayatımızda? Kalsa o bize ne verebilir biz ona ne verebiliriz?
Sigaraları bitmişti. Müşteri, kardaş kafanı daha fazla
şişirmeyeyim sen de işine bakarsın bana müsaade deyip minibüse binmek için
yolun karşısına geçti.
(küçük hikâyeler devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder