5 Temmuz 2019 Cuma

Minibüsçüler Çekişmesi


Veysi yol kenarında minibüse binmek için yol kenarında bekliyor bir yandan da yol kenarını kolluyordu. Kendisinden önce kaç kişi bekliyordu acaba. Boş koltuk bulmama durumu olmazdı ama yine de şoförün yanındaki en ön koltuğa oturmak istiyordu. Minibüslerin merkeze gitmek için kalktıkları ilk kalkış noktasına yakın olduğu için boş koltuk her zaman buluyordu. Nihayet üzerinde Ulus-Bentderesi yazan minibüs göründü adeti olduğu üzere ağır ağır ilerleyerek geliyordu. Çünkü minibüsçü için ağır yol almak kendisine her an el edecek bir müşterinin yola çıkması demekti. Kendisinden önce aynı noktadan muhtemelen beraber olan iki kişiyi aldı. Veysi rahattı beraber olan iki kişi kolay kolay ayrı ayrı koltuklara oturmazdı. Ne ki oturmak istediği ön koltuk boş olsun. Minibüs kendisine yaklaştıkça muradına ereceğini görerek sevindi.  El etti ve minibüs durdu.
-          - Selamunaleykum dedi ve şoförün yanındaki ön koltuğa oturdu.
-         -  Aleykumselam dedi şöfor.
Bir süre adeti olduğu üzere ağır ağır yol almaya devam etti. El eden müşterilerini aldı. Her şey Veysi’nin alıştığı minvalde ilerliyordu. Minibüsteki boş koltuklar dolmaya başlamıştı. Şoför artık ayağını gazdan çekmiyor daha hızlı yol alıyordu. Bir iki kişi yol kenarından el etti ama almadı. Veysi biraz şaşırmıştı. Ama herhalde daha ilerde bekleyen yolcuları almak için bir iki müşteri gözden çıkardı yine arkada ki bir minibüs ile kapışıyordu herhalde.
Yine adet olduğu üzere şoför kendisi gibi merkeze gitmek üzere yolda olan bir başka şöfor arkadaşını aradı ve önde ki minibüs ile ilgili birkaç şey söyledi. Ayağını gazdan çek biraz gibi şeyler söyledi. Veysi de haklı çıktığını düşündü. Yolcu almamış olması klasik minibüsçü kapışması yüzündendi. Ama o da ne dört kişilik bir grup el etti ama onları da almadı. Bu kadarı garipti ve minibüsçü kapışması ile açıklanamazdı. Dayanamadı ve sordu:
-              Şoför bey hayırdır yolcu el etti almadın. Daha önce de iki kişiyi daha da almadın. Böyle yapmazdınız siz minibüsçüler ama dedi var mıdır bir nedeni?
-              Abi hiç sorma başımızda bir polis kontrolü belası var. Her gün saat 10’a kadar kontrol var.
-              Allah Allah dedi Veysi tam da işe gidişlerin yoğun olduğu saat. Neyi kontrol ediyorlar peki?
-              Yolcu sayısını
Veysi milleti canından bezdirmek isteyenlerin yapabileceği bu kontrol uygulamasını düşündü. Yaşlının, hastanın yer bulup oturması için iyiydi ama yaşlı hasta dışarda beklerken de yoruluyordu. İçerde bari birinin yer vermesi durumu olurdu ve gitmek istediği yere daha erken giderdi diye düşündü. Ayrıca kalabalıkta bayan erkek ayakta sıkış tıkış gitmek te iyi değildi elbette. Ama insanlar işlerine gecikmemeyi daha çok tercih ederlerdi. Nitekim tıklım tıklım dolu minibüslere binmek için çırpınan bayan erkek gençleri gördüğü çok olmuştu. Saat sabah 10:00’a kadar yolcu sayısı kontrolü yapmak ve ayakta 3 yolcudan fazla yolcu taşıyan şoföre ceza kesmek aslında millete ceza kesmekti.
-         
- -  - Neden böyle bir uygulama başlatmışlar? Ben epeydir bu hattaki minibüsleri kullanıyorum böyle bir duruma daha önce hiç karşılaşmamıştım.
-      - Abi polislere yukarıdan emir gitmiş hiç af yok gördüğünüze yazın demişler. Para bitmiş herhalde millete dadandılar.
-          - Kim?
-          - Hükümet
-        -   Olur mu öyle şey canım trafik cezalarıyla toplanacak paradan ne olur?
-          - Öyle deme abi yanlış yerden yolcu aldın yanlış yerde yolcu indirdin diyerek 600 tl ceza kesmişler bir arkadaşa
Töbe töbe diye düşündü Veysi 3 tl alınan bir müşterinin yanlış yerde indirilmesi veya yanlış yerden alınmasından dolayı 600 tl ceza. Olur şey değil.
-        -  Peki minibüsçüler için yolcu alma veya indirme yerleri belli mi?
-         - Yok abi nerdeee! Sen el ettin aldım işte. Nerde el etsen orda alırdım. Minibüsçüler için sabit bir indirme bindirme yeri yok.
-          - Allah Allah dedi Veysi aklı karışmış olarak.
-          - Yolcu işi nedir niye böyle bir uygulama başlattılar peki
-          - Abi milleti Belediye ve özel halk otobüslerine yöneltmeye çalışıyorlar, dedi şoför.
-          - Ama böyle yaparak milleti cezalandırıyorlar dedi Veysi. Belediye otobüsleri de özel halk otobüsleri de tıklım tıklım. Onlara niye ceza kesmiyorlar.
-          - Onlara kesmezler, kesemezler abi.
-        -   Peki yok mu sizin bir minibüsçüler birliği gibi bir birliğiniz bu duruma itiraz edecek? Siz millete hizmet ediyorsunuz ve el eden yolcuyu almamak millete eziyettir.
-          - Yok abi biz belediye ile yıllık sözleşme imzalarız dedi şoför ağzımızı açsak ya sözleşmeyi iptal ederler ya da gelecek yıl için sözleşmeyi yenilemezler.
-          - Allah Allah peki nasıl millet mağdur edilmeden taşınacak gitmek istediği yere? Metro tramvay yapsınlar o zaman! Dedi Veysi
      Şöfor kaygılı aynadan arabanın içini kontrol etmeye başladı. Kontrolün yapıldığı noktaya yaklaşmıştı. Yol üzerindeki kavşağın biraz ön tarafında polis kontrol noktası kurmuş ve bazı araçları da durdurmuştu.
-Abiler ablalar boş yerlere oturalım. Ayakta beklemeyelim. Beklemek zorunda kalanlar da biraz çömelemez mi?
Rezilliğe bak dedi Veysi kendi kendine. Milleti gitmek istediği yere taşıyan toplu taşıma olarak Belediye ve özel halk otobüsleri ile minibüsler vardı. Belediye ve özel halk otobüsleri tıklım tıklımdı ama emniyet minibüsçüleri kontrol ediyordu yolcu sayısını aşmamaları için. Bunları düşünürken kontrol noktasından bir polis içinde bulunduğu minibüsün önüne çıktı ve sağa çekmesini işaret etti. Vesyi de inşallah gariban şoförü mağdur etmezler düşüncesiyle minibüste ayakta olan kaç yolcu var görmek için şöyle geriye baktı. Ayakta 5 yolcu vardı. 3 liradan bu beş yolcu 15 lira ödemişti şoföre. Şoför minibüsü sağa çekti. Kontrol noktasında arabalar bekliyor trafik akışı yavaşlamıştı. Şoför, arabanın içini kontrol eden polise doğru yürüdü evrakları elinde. Dışarda polisle biraz konuştular, evraklarını gösterdi. Bir süre sonra yüzü düşmüş bir şekilde geldi. Minibüsteki insanlar da Veysi dahil olmak üzere huysuzlanmıştı. İşe gecikiyordu millet.
Şoför içeri girdi ve
-          - Yazdılar dedi.
Veysi;
-          - Ne kadar
-         -  120 tl
-          5 yolcu ayaktaymış ve yazması gerekiyormuş memurun. 120 tl.
Veysi,
-         -  Abi polisle olacak iş değil sizin bir birliğinizin olması ve bu durumu yukarıya karar vericilere iletmesi lazım. Yoksa böyle cezalar yer durursunuz.
-         -  Abi bir değil iki değil bu hattaki hatta başka hatlardaki minibüs şoförlerini canından bezdirdiler. Şoför millet el ettikçe alıyor ama böyle bir kontrol noktasında denk geldiğinde basıyorlar cezayı.
Veysi,
-          - Allah yardımcınız olsun kardaş dedi.
Şöfor biraz da öfkeyle;
-         -  Vatandaş ta sesini çıkarmıyor ki dedi.
-          - Haklısın kardaş dedi Veysi
Millet işine gücüne koşturuyor. Herkes ekmek derdine düşmüş. Polisle kim uğraşmak ister ki bindiği minibüs şoförünü savunmak için diye düşündü. Lakin bu mevzuların da usulünce çözülmesi gerekmez miydi? Hala gerekmez mi dedi kendi kendine.
-         -  Kardaş beni ilerde indir ama ceza yazacaklarsa yazmayacakları bir yerde indir dedi Veysi
-          - Yazarlarsa da yazsınlar ben seni indireyim abi dedi şoför.
Veysi kurulduğu ön koltuktan kalktı ve şoföre bakarak;
-          -Allah yardımcınız olsun, günün bereketli olsun diyecem ama bırakmazlar ki dedi ve kapıya yöneldi.
Şoför;
-          - Abi Allah razı olsun sen yine de duanı et dedi! Duadan gayrı bir şey kalmayacak elimizde bu gidişle.
Veysi aklında şoförün “duadan başka elimizde başka bir şey kalmayacak bu gidişle” sözünü düşündü bir an ve ürperdi!
-          - Yarabbi aramızda ki beyinsizler yüzünden bizi helak etme yarabbi diye dua etti.
Çalışacağı mekâna doğru düşünceli bir şekilde yürümeye başladı. 
  


1 Temmuz 2019 Pazartesi

İşssizlik Sarmalı

 Büyükçe bir marketin tuvaletinde karşılaşmışlardı. Müşteri olarak personelin kullandığı ve asma katta bulunan tuvalete ihtiyaç gidermek için çıktığında bay yazan levhanın bulunduğu mekâna girdi. Özenle temizlenmeyen, güzel kokularla kokulandırılmayan ve tuvalet kabinlerinin bulunduğu mekanlara has bir koku vardı içerde. İki adet tuvalet kabini vardı. Birinin kapısı açık içerisi karanlık ve diğerinin kapısı aralık ışığı da yanıyordu. İçerisi karanlık, kapısı aralık olan kabine yöneldi sensörün kendisini algılayacağını ve ışığın yanacağından emin olarak. Ancak olmamıştı. Işık yanmamıştı. Biraz etrafına biraz lambanın bulunduğu tavana bakınarak kendisini sensöre algılatmaya çalıştı kabinin içerisinde. Ancak tavandaki sensör düzeneğinde lambanın olmadığını fark edip kabinden dışarı çıktı.


Kapısı aralık ve ışığı yanan kabine yöneldi. Kapıyı içeri girmek için eliyle itti ancak o da ne! İçerden bir el güçlü bir şekilde kapıyı kapattı. İçerde tuvalet ihtiyacını gideren biri vardı. Kapının kapanmadığını, aralık kaldığını bilen ve her an birinin bu kapıyı itebileceği bilinciyle ihtiyaç gideriyordu belli ki. Müşteri çaresiz iki tuvalet kabinin ve bir el yıkama lavabosunun bulunduğu mekândan dışarı doğru yürüdü. Dışarının havası içeriye göre biraz daha iyiydi. Bekledi kapıda. Aslında çok da sıkışmamıştı ama yol gidecekti ve tedbir iyiydi. Biraz bekledi.  Kabinden kendisinden yaşça az biraz gençten bir delikanlı çıktı ve kapı kapanmıyor dedi.

-Kapı kapanmıyor ışık yanmıyor dökülüyor resmen dedi.  Müşteri

Gençten delikanlı

-Aynen abi Allah’tan su akıyor dedi gülerek.

Müşteri delikanlının üzerindeki üniformaya bakarak market çalışanı zannetti ve napsın garibim çalıştığı mekanla ilgili yöneticilere şikayetlenmek herhalde kolay bir şey değildir diye düşündü. Ama bir yandan da
-      -  Neden böyle oluyor?
-       - İmkânların kalitesizliğine neden itiraz edemiyoruz?
-       - Tahammülü yüksek bir millet olmamızdan mı?
-        - Ekmeğimizden korkmamızdan mı? Sorularıyla tuvalet kabininin içerisine girdi.

İçeri girdiğinde kapıyla bir de ben uğraşayım diye düşündü. Biraz zorlayınca kapı kapandı. Kullandıkça çağşayan, şirazesi kayan pimapen kapılardandı. Kim bilir belki ekonomik ömrü dolmuştur kul yapısı ne de olsa! Demek ki delikanlı burayı çok kullanmıyor ki kapının zorlayınca kapabileceğini anlamamış dedi kendi kendine.

İhtiyacını giderdikten sonra rahatlamış bir şekilde lavabonun üzerine konulan sıvı sabunla ellerini yıkadı. Başka milletler, bizim millet kadar tuvalet sonrası el yıkama alışkanlığına sahip değildir ha! Bizim nerdeyse bütün tuvaletlerimizde sıvı veya katı mutlaka sabun bulunur ancak bunu dünyanın diğer bütün milletleri için söyleyemeyiz. Kendi yurt dışı tecrübelerini düşünerek gururlandı. İnce, detay temizlik konusunda dünyanın en temiz milleti olmayabiliriz ancak temel temizlik konusunda dünyanın en temiz milletiyiz diye düşündü.

Rahatlamış ve temel temizliğini yapmış bir şekilde market arabasını bırakarak kimliğini aldığı devasa marketten dışarı çıktı. Çıkışın hemen yanına hem müşterilerin dinlenip sigara içmeleri hem de çalışanların sigara molalarında kullanabilecekleri iki banktan birine oturdu. Diğer bankta da tuvalette karşılaştığı delikanlı sigara içiyordu. Sigara molasında herhalde diye düşündü müşteri.

Tabakasını çıkardı ve cigarasını sarmaya başladı. O arada da bu bank işini düşünüyordu. Dünyanın oturmayı en çok seven milletiyizdir herhalde. Dünya oturma banklarının bu kadar çok olduğu başka bir memleket ve oturmayı bu kadar çok seven başka bir millet var mıydı acaba? Öyle at üstünde göçebe millet lafları boş laflar gibi geldi. Kardaşım fırsatımız olmuş ta biz mi oturmamışız. Bıraksalar taoist, budist rahiplerinden daha fazla otururuz üstelik günlük yaşamımızda. Onlar oturmayı ibadetin parçası yapmışlar da oturuyorlar diye düşündü.

Yavaş yavaş ilgisi delikanlıya dönmüştü ki delikanlı da kendisinin sardığı tütünle ilgiliydi ancak ilk hamle müşteriden geldi.

-          Marketiniz kaçta açılıyor kardaş? dedi memleket ağzıyla
      Delikanlı güleç yüzüyle


-          Abi ben marketin personeli değilim ama sabah saat 9 da açılıyor herhalde.
-           
       Ya öyle mi! dedi müşteri
-          Üzerindeki formaya bakınca seni marketin çalışanı sanmıştım.

Delikanlı,
-       
      Yok abi biz markete tırlarla gelen malları raflarına diziyoruz, fiyatlarını yapıştırıp başka bir markete geçiyoruz dedi.

Müşteri şaşırmıştı. Kendisi de delikanlılık çağlarında çalıştığı için marketlerde mal sayımı yapan firmaları biliyordu ancak böylesini ilk defa duyuyordu. Gıda zincirindeki yeni bir çalışan grubunu öğreniyordu. Tırlarla gelen mallar marketin kendi çalışanları tarafından değil dışardaki bir hizmet firmasının çalışanları tarafından indirilip raflara yerleştiriliyordu ve fiyat etiketleri bunlar tarafından düzenlenip yerleştiriliyordu. Bir yandan bu iyi de bir şeydi düşünsenize bu işi de bin bir çeşit müşteri ile uğraşan market çalışanlarının yaptığını. Büyük zahmet!

-          Bu bölgede ki bütün marketlerin raflara mal dizme ve fiyat etiketlemelerini biz yapıyoruz dedi delikanlı.

Biraz durakladıktan sonra kalbi temiz, çalışkan insanlara has bir hasbilikle

sen ne iş yapıyorsun abi diye sordu.

Müşteri, delikanlının bu hasbiliğinden keyif duyarak;
-          
       Memurum ben dedi.

-          Çok iyi abi dedi. Şehirdeysen memur olacan dedi.

 Müşteri muhabbet edebileceği saf, temiz ve çalışkan bir delikanlı bulduğunu düşünerek
-          
         Niye ki diye sordu.
-         
      Abi ben sırtımda bu tişört güneş, yağmur, kar, çamur demeden çoğu zaman yürüyerek marketler arasında dolanıp duruyorum. Aldığım para 2.000 tl dedi. Geçim dünyası mecbur çalışıyoruz, dedi.

Önlerinde oturdukları market dahil, delikanlının bizzat kendisinin astığı fiyat etiketlerini de düşünerek sessizce 2.000 tl ha! dedi müşteri kendi kendine. Gıda fiyatları hala düşmüyordu. Yazdı ama fiyatlar düşmüyordu.

-          Fiyatlar biraz düştü değil mi ama diye sordu

-          Nerde abi dedi yaz aylarındayız bu fiyatlara düşmüş denir mi? Kendin biliyorsun alıyorsundur dedi.
-         
          Niye düşmüyor peki dedi müşteri bilmez ve anlamak ister bir edayla

Çünkü bu konular açıldığında çok fazla “Abi Amarkayla kavga etmeyecen, doları böyle yükseltir”  “Suriyelileri doldurdu memlekete böyle oldu” gibi kapsamlı ekonomi analizlerini çok duymuştu.

Merakla ne diyecek diye bekledi.

-          Fiyatlar düşmez abi çünkü köylerde kimse kalmadı. Şehirde sanki bir şey var herkes şehirlere doluştu. Tüketen arttı üreten azaldı. Nasıl azalsın fiyatlar?

Bu sözler müşteriyi, delikanlı ile ilgili düşüncelerini pekiştirdi. Doğru söylüyordu. Türkiye’nin köy nüfusu %7’ye kadar düşmüştü. Peki, endüstriyel tarım ne âlemdeydi tarım ülkesi, kendi kendine yeten yedi (diğer 6 ülkeyi hiç öğrenemedik bir türlü) ülkeden biri canım ülkemde? Endüstriyel tarım köy nüfusunun azalış oranıyla aynı oranda yükselseydi çözüm olmaz mıydı? Endüstriyel tarım nasıl yükselecekti? Hooopp yükseliyorum demekle olacak iş miydi?

Ülke gıda pazarının sağlıksızlığa, kalitesiz gıdaya, istismarcılara açık hale getirildiği saklanamaz bir hakikat haline geldi maalesef. Günümüz hastalıklarının insanları perişan etmesinden açık değil miydi durumumuz!

Delikanlı;

-          Abi köyde küçücük bir yerim olsa burada durmam. 100 tavuk ama sadece 100 tavuk yetiştirsem yumurtalarıyla geçirim buradaki rezilliğe de katlanmam. Yeri olanlar da şehirlere koşup geliyorlar ne varsa ben bir şey anlamadım 15 yıldır şehirde çalışıyorum.

Müşterinin kendisi de köylü çocuğuydu. Köyde artık kimseye küçücük bir alan bile kalmıyordu. 1970’te 35 milyon olan Türkiye nüfusu 100 milyona doğru gidiyor. Tarlalar mirasla küçülüyor ve insanlar mecburen yerlerini ve yurtlarını terk ediyorlar. Ama delikanlının dediği de doğru diye düşündü. Üreten azaldı tüketen arttı. Azalan üreticinin yerini de endüstriyel tarımla dolduramadık maalesef. Bu düşüncelerle delikanlıyı biraz daha fazla konuşturmak istedi:

-          Maaş tatlı geliyor demek ki dedi.

Delikanlı;

-          Ne maaşı abi aç bi ilaç geziyorlar şehirde. Her işi de yapmıyorlar. Geçen iş yaptığımız bir marketten bir adam bir şişe rakı çalmış, yakalanmış, market müdürü niye çaldın diyor? O da ben rakı içmem abi diyor. Ee niye çaldın? Götürüp satacam karnımı doyuracam diyor. İş ver çalışayım karnımı doyurayım abi diyor. Polise teslim edeceğiz seni diyorlar tabi! Olur diyor eskiden polis dedin mi ayakları titrerdi şimdi bari karakola gideyim bir tas çorba içeyim diyor. Polis te napsın salıyor.

Müşteri düşünceli;

-          Doğru diyorsun senin yaptığın işi yapmayacak milyon işsiz vardır.

-          Aynen öyle abi dedi heyecanla ve bir büyüğünü ikna etmiş olmanın özgüveniyle.

Devam etti;
-          
       Asıl sorun yılsonunda ortaya çıkar dedi.

Müşteri merakla
-          
        Aa o niye? Diye sordu.
-          
          Abi şimdi bu marketler bir sürü adam çıkardı işten. Niye? Küçülmeye gittiler. Depoları küçülttüler. Satışları düştü. Market te haklı ben kazanacam ki sana verebileyim diyor abi. Ben kazanamıyorum ki deyip işten çıkarıyor. Bunların çok azı başka bir iş bulabildi. Şimdilik işsizlik maaşıyla geçiniyorlar onun da süresi var. O süre bitince ve iş bulamayınca ne olacak?

Doğru söylüyordu. Köydekini köyde tutacak bir sistem kuramadık millet şehirlere doldu. Azalan tarım üreticisinin yerine endüstriyel tarımı ikame edemedik. Gençlerimiz iş bulamıyor bulsa iş beğenmiyor. Kim bilir ülkedeki işveren işletmelerin, çalışanların durumu nasıldı? Diğerkâmlık, kanaatkârlık, sabır, tahammül duyguları zayıflamıştı millette. Off ya! Bu memleketi yönetmek kim bilir ne zordur diye düşündü.

-          Millet hükümeti suçluyor dedi.

 Delikanlı hemen atladı

-          Ne hükümeti abi millet her şeyi istiyor, havada bulam havada yiyem diyor, ayağım toza toprağa değmesin diyor. Böyle olur mu?

Evet ya böyle olur mu? Böyle olduğunda ahlak, vicdan, emeğe ve gerçeğe saygı kalır mı? Böyle olduğunda bizi insan edecek olan “başkası” kalır mıydı hayatımızda? Kalsa o bize ne verebilir biz ona ne verebiliriz?

Sigaraları bitmişti. Müşteri, kardaş kafanı daha fazla şişirmeyeyim sen de işine bakarsın bana müsaade deyip minibüse binmek için yolun karşısına geçti. 
(küçük hikâyeler devam edecek)