Veysi'nin 13 Kasım 2025 tarihli saat 08:30 Ankara üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi'nde kontrol randevusu vardı. Çocuklar tatilde olduğundan eşi uyanmıyor kendisine ne kahvaltı hazırlıyor ne de uğurluyordu. Az kalmıştı çocukların okulları bir sonraki hafta, hafta başında yine başlayacaktı. 1 haftalık verdikleri eğitim arası tamamlanmış olacaktı. Erkenden uyandı ve kahvaltı dışında günlük sabah ev rutinini tamamladıktan sonra randevusuna yetişmek üzere minibüs durağına doğru yürüdü.
Bineceği minibüs çok sık gelen bir minibüs değildi ancak ilk hareket noktasına yakın bir yerde durduğundan boş koltuk bulma şansı vardı bu bakımdan içi rahattı. Kahvaltı etmemişti. Minibüs beklerken yolun karşı tarafındaki kafede bir simit çay yapayım mı diye düşündü ancak çok sık gelmeyen minibüsü kaçırma riskini göze alamadı
Beklemeye başladı ancak zaman geçmiyor gibiydi. Randevuya vaktinde yetişme kaygısıyla volta ata ata bekledi. Otobüsler, minibüsler geçiyor ancak beklediği minibüs bir türlü gelmiyordu. Koltuk bulma, oturarak gitme fikri aklından çıkmıştı. Derken minibüs geldi ancak tıka basa doluydu. Bırak boş koltuğu, içeri girebilmek için bayağı bir zahmet çekti. Tabi az sayıda servis olduğu için yolda minibüsün izlediği güzergahta yolculuk yapacak çok fazla yolcu birikiyor ve servisi az sayıda olan minibüs sıkış tıkış oluyordu. Bu durum tabi ki minibüs sahipleri ve belki de çalışan şoförler için iyi oluyordu ancak bekleyenler için zamanı donduran bir tesir bırakıyordu.
Veysi, boş koltuk bularak oturur bir şekilde yolculuk etme fikrini bıraktıktan sonra bari vakitlice randevuma yetişeyim derken zaman rüzgâr gibi geçiyordu. Yol dolu, trafik çok geliyor ve zamanın hızına yetişemiyordu. Veysi minibüse binmeden önce geçmeyen zamanın minibüsün içindeyken dört nala geçip gitmesine şaşıp kaldı. Demek ki zaman kişilerin içinde bulunduğu halle ilgili bir şeydi ya da belki de aslında aynıydı zaman, hep menzil ile kavuşmak isteyen arasındaki boşluktu. Değişen şey ise minibüse kavuşmak isteyen ya da randevuya yetişmek isteyenin kendisiydi.
Kendisinin randevuya yetişme kaygısı zamanı hiç geçmiyor/çok hızlı geçiyor gibi hissettirse de aslında yol hep aynı yoldu, trafik yoğunluğu hep aynı yoğunluktu. Vakitlice hastanenin, muayene olacağı bölümünün önünde indi ve hızlıca bölümün sekretaryasına geldi.
Sekretaryadaki bayan
görevliye;
-
Merhaba,
günaydın, şey benim randevum vardı da
Diyerek daha
öncesinden hazırladığı kimliğini görevliye uzattı.
Görevli,
-
Merhaba,
günaydın!
Diyerek Veysi’nin
uzattığı kimliği aldı ve işlemleri yapmaya başladı. O arada Veysi’nin aklında bir
sonraki hafta gireceği ultrasonun fark ücreti geldi ve görevliye;
-
Aslında
ben sizin öğrencinizim, öğrencilere yönelik bir uygulamanız var mı?
Diye sordu.
Görevli;
-
Maalesef! Hastanemizde
65 yaş üstüne de engelliye de öğrencilerimize de herhangi bir ayrıcalık
tanınmıyor.
Dedi. Veysi’nin
okuduğu İstanbul Üniversitesi’nde, tabi 20 yıl önce, üniversitesinin
hastanelerinde durum bu değildi. Üniversite hastaneleri öğrencisiyle ilgilenir,
ultrason, röntgen ya da başka başka ekstra fark ücretler alınan hizmetleri
kendi öğrencilerine ücretsiz sağlardı. Ayrıca; toplumun genel olarak pek çok
ücretten ya da fark ücretten muaf tuttuğu 65 yaş üstü ve engelliler için bu
hastane üniversitesinin herhangi bir muafiyet sağlamaması biraz şaşırtmıştı.
Demek ki bazı şeyler değişmişti. Doğru epey zamandır yaklaşık 20 yıldır öğrenci
olarak bir yere gitmiyordu. Ya da bu hastanede işler başından beri böyle
gidiyordu. Görevli kayıt açıp numaraya vermeye çalışırken Veysi’nin “öğrenciyim”
demesine ilgi duyarak;
-
Aaa! Çok iyi!
Hangi bölüm?
Diye sordu. Veysi;
-
Sümeroloji
bölümünü kazandım!
Dedi, ilgi duyulmasından
memnuniyet duyarak. Görevli 411 numarasının basılı olduğu kâğıdı Veysi’nin
kimliği ile beraber uzattı ve;
-
İlerde 404
numaralı odayı takip edin.
Dedi. Veysi teşekkür
ederek sekretaryadan ayrıldı ve 404 numaralı odanın bekleme bölümüne konulan
boş sandalyelerden birine oturdu ve numaratörde 405 numarasını gördü. Kendisinin
numarası 411’di. Demek ki kendisinden önce 5 kişi vardı sıra bekleyen. Telefonunu
çıkarıp bir şeyler okumaya daldı. Sonra başını kaldırınca numaratörde 415
numarasını görüp panikledi. Okuduğu şeye bu kadar dalmış olabilir miydi? Farkından
olmadan 10 kişinin girip çıkacağı kadar zaman geçmiş olabilir miydi? Ayağa kalktı
ve doktorun muayene ettiği odanın kapısına yöneldi ve;
-
Ben 411
numaradayım ancak 415 girmiş
Dedi, bu adam ne
yapıyor der gibi kendisini merakla takip edenlere. Nerdeyse aynı anda;
-
Benim numaram
407, benim numaram 408, benim numaram 410, sana daha vakit var
Dediler. Veysi;
-
Peki tamam
o zaman, ben 415’i görünce kaçırdım mı acaba diye düşündüm.
Dedi. Veysi’nin yanında
oturan ve benim numaram 410 diyen beyefendi;
-
415 yatan
hasta numarası, onları öncelikli olarak alıyorlar, hastanenin böyle bir
uygulaması var.
Dedi. Ve yine
herkes sessizce beklemeye başladı ve Veysi yine telefonunda daha önce okuduğu
metni okumaya döndü. Birden bir curcuna başladı. Veysi’nin yanında oturan hasta;
-
405 çıktı,
406 yok burada, söyleyin doktora 407’yi çağırsın
Diye biraz yüksek
bir tonda kapının yanında oturanlara seslendi. 408 numaradaki adam tam da
kapının önünde duruyordu ve Veysi’nin yanında oturan ve 410 numarada olan hastadan
başkaca bekleyenler de onun çağrısına katıldı;
-
Evet evet
söyleyin 406 burada yok
Dediler. Veysi 406’nın burada olmadığını kendisinden
önce bekleyeme başlayanların hepsinin bildiğini düşündü bu konsensüse bakarak.
Bu arada 408 numarada olan ve kapının yanında oturan kişi kapıya yöneldi ve
içeri giriverdi. 407 numarada olan şahıs ise numaratörde numarasının çıkmasını
bekliyordu ancak 408 numaradaki adam doktorun yanına girmiş muayenesini olup
çıkmıştı. Veysi’nin yanında oturan ve 410 numaralı kâğıdı elinde tutan adam
-
Millet uyanık
olmuş arkadaş, biz adam işi düzeltsin dedik adam sırası gelmediği halde 407
numaradaki insanın hakkını yiyerek içeri girdi
Diyerek “doğrucu”
bir görüntüyle ancak “o uyanık neden ben olamadım” hayıflanmasını gizleyemediği
bir ses tonuyla söylendi. 407 numarayı elinde tutan ve aslında kendi sırası
alınan şahıs biraz katıldı bu söylenenlere söylenerek ancak sonrasında
sessizlik oluştu. 407 numaranın hakkına girerek içeri giren ve muayene olan
adam dışarı çıktı. Çıkarken herkes ona öfkeyle bakıyordu ancak o hiç aldırmadan
ve kimseyle göz teması kurmadan ortamdan ayrıldı. Sonrasında 407 numaralı şahıs
içeri girdi. Ve yine karmaşık bir durum ortaya çıkmıştı. 408 muayene edilmişti.
Doktorun 409 çağırması gerekiyordu. 409 numaralı kâğıdı elinde tutan kişi
kapının karşısındaki koltuk sırasında oturmuş bekliyordu. 407 numaralı hasta da
muayenesini olup çıktıktan sonra numaratörde 408 numarası göründü ancak 408
numaralı hasta muayenesini olup gitmişti. Veysi’nin yanında duran adam;
-
Niye 409’u
çağırmıyor 409 sen değil misin?
Diyerek 409
numaralı kâğıdı elinde tutan hastaya sordu.
Adam;
-
Evet
benim.
Dedi gözü numaratörde
bekleyerek ancak hala 408 numara çağrılı görünüyordu numaratörde. Veysi bu
karmaşıklığı düzeltmek için doktorla konuşma üzere ayağa kalkıp kapıya
yöneldiğinde yanındaki 410 numaralı hasta,
-
Hooop ben
senden önceyim
Dedi, yüksek sesle.
Veysi; biraz önceki diyalogda lanetlenen uyanıklardan olmamak için hemen yerine
döndü ve adama dönerek;
-
Sorunu düzeltmek
için gidiyordum.
Dedi, kusurunun
izahını yapar bir mahcubiyetle. Numaratördeki numara hala değişmiyordu ve 409
numaralı hasta bekliyordu çağrılmak için. Birden Veysi’nin yanında duran ve “hoop
ben senden önceyim” deyip karmaşayı çözmek için doktora gitmek isteyen Veysi’yi
gerisin geriye döndüren adam birden ayağa kalktı ve kapıya yönelerek içeri
girdi. Başta 409 numaradaki adam herkes şaşkındı. Adam işi velveleye getirip numaratördeki
numara 409 olmadan içeri girmişti. O içeri girer girmez 412 numara çağrıldı ve
Veysi, bu numaranın yatan bir hastaya ait olduğunu anladı. Bir kadın elindeki kâğıdı
gösterip
-
Burada 412
yazmıyor mu?
Diyerek kâğıdı bekleyenlere gösterdi ancak 410 numara içerdeydi artık. Herkes kadını teşvik ederek içeri girmesini salık veriyor böylece içeri giren 410 numaranın dışarı çıkarılmasını istiyordu. Kadın içeri girmeye çalıştı aldığı destekle ancak doktor 410 numaradaki adamı kastederek içerde hasta var deyip kadına dışarı çıkmasını söylemişti kadının yüzünden düşen bin parçaydı.
Doktor tabi işine odaklıydı, biri girmiş mi içeri? girmiş, oturmuş mu önüne? oturmuş, senin numaran kaçtı, birinin hakkını yiyerek mi içeri girdin? Benim çağırdığım numara sen misin? Değil misin diye sormuyordu. Kadının gördüğü muamele 409 numaradaki adamın da ve bekleyen diğerlerinin de cesaretini kırmıştı. Sessizce bekleşmeye devam ettiler. Derken 410 numaradaki adam muayenesini bitirmiş ve dışarı çıkıyordu. Veysi özellikle bakıyor, göz teması kurmaya çalışıyordu ancak adam hiç oralı değildi ve normal akışında doktorun yönlendirdiği kan alma bölümüne gidiyordu.
Veysi bir an için kalkıp önüne geçerek “sen ne
yaptığını sanıyorsun? Neden sıra da sıra diye kafa ütüledikten sonra da sıranı
beklemeden içeri girdin?” diye söylenmeyi düşündü ama “sıra üzerine ahlak dersi
verip sırasını beklemeden içeri giren sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranan
bu adam, benim söyleyeceklerimden mi utanıp kendine çeki düzen verecek?”
diyerek vazgeçti. Herkes adama bakakalmıştı ve derken 409 numara çağrıldı numaratörde.
409 numaralı adam kalkarak içeri girdi ve herkes sessizce yine beklemeye
başladı.